Zaman ve Kusursuzluk Tuzağı - Betül Kara
Zamanı yönetmek her dönemin konusu olmuş aslında. M.Ö. 5 ve M.S. 65 yılları arasında yaşamış ünlü Romalı düşünür Seneca “Kısıtlı bir zamanımız yok, sadece çoğunu boşuna harcıyoruz” diyor. Zamanı boşa harcayan biz olduğumuza göre bu konu tam bir farkındalık meselesi ve doğrudan kendimizle ilgili. Peki zamanı etkili kullanmak için kendimizi nasıl yönetebiliriz?
Kendi hayatımda zaman yönetimiyle ilgili ayağıma pranga olan konunun “mükemmelliyetçilik” olduğunu farkettim. Nasıl mı? Kendimle ilgili gözlemlerim, dostlarımdan aldığım geri bildirimler, okuduklarım, çalışma envanterleri sayesinde. Şimdiye kadar eğitimlerimdeki ve koçluklarımdaki paylaşımlardan bu konuda yalnız olmadığımı sıklıkla gözlemliyorum.
Zaman yönetimiyle nasıl bir ilişkisi var derseniz? Hani “aman bir yanlış olmasın” diye yaptığımız bir işi, yazdığımız bir maili, bir metni defalarca kontrol ettiğimiz, elimizdeki raporun en iyisi olsun diye birçok kez üzerinden geçtiğimiz hem kendimizi hem de çevremizdekileri kastığımız zamanlar var ya...
Şu bir gerçek ki, hata yapmaktan çekinme duygusu, insanı zinde ve dikkatli tutuyor. Buna diyecek bir şey yok. Ancak mükemmelliyetçilik nedeniyle kendimizden ve başkalarından beklentilerimiz artıyor ve üzerimizde performans kaygısı oluşturuyor. Başarımızın buna bağlı olduğuna inanıyoruz ya da bu şekilde kendimizi koruduğumuza.
Brené Brown, “Liderlik Etmeye Cesaret Etmek” isimli kitabında mükemmelliyetçiliğin merkezinde onaylanma çabası olduğunu söyler. Mükemmel olmaya çalışırken aslında başkalarını memnun etmeye çabalıyoruz, kendimizi geliştirmeye değil. İnsanlar ne düşünür?” diye dertleniyoruz. Sağlıklı çabalama içinde olan bir kişi ise kendine odaklı, “nasıl gelişebilirim?” sorusunu merkeze alıyor.
Halbuki dünyada mükemmel diye bir şey yok, bu durumda mükemmel olmaya çalışmak bir hayal ve akıntıya karşı verdiğimiz bir mücadele aslında.
Üstelik kılı kırk yararcasına çalışmak bize ve ekibimize başarı getirmiyor. Tam tersine kaçan fırsatlar, enerjinin, zamanın tükenmesi, depresyon, isteksizlik gibi başarıyı engelleyecek yüksek maliyetlere sebep oluyor.
Voltaire der ki, “Mükemmel, iyinin düşmanıdır.” Peki bu düşmandan kurtulmak için standartlarımızın yüksek olmasını, bizi yoran şemalarımızı, inançlarımızı bir kenara koysak, mükemmel yerine “çok iyi” veya “iyiyi” seçsek neler değişirdi hayatımızda? Kendimize ve sevdiklerimize zamanımızı ve o güzel enerjimizi nasıl sunardık acaba?
Bahsettiğim gibi bir süredir ben bu konuyla ilgili kendi üzerimde çalışıyorum. En iyisi olmak veya en iyisini yapmak zorunda değilim. Bunun için beklemeye veya ertelemeye gerek yok. Önce bi başla ve dene bakalım. Bir adım at. Küçücük bir adım. Gerisi gelir elbette diyorum kendi kendime.
En iyisini bulacağım diye aramaktan vazgeçtim. Uygun koşulları sağlasın yeter.
Kendime karşı daha hoşgörülü olmayı seçiyorum. Hata yapabilirim. Herkes hata yapabilir. Önemli olan bundan öğreniyor muyum?
Büyük ve zor hedefler değil, ulaşılabilir, makul hedefler belirlemeyi seçiyorum. Küçük ama hızlı kazanımlar beni çok motive ediyor.
Başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi yapabileceklerime, kendi güçlü veya zayıf yönlerime odaklanmayı seçiyorum.
Bazen yalpaladığımı görüyorum. İşte o zaman durup kendime şu soruyu soruyorum. Bu bana ne anlatıyor? Yaşadığım bu duygunun içinde neler var? Nereden kaynaklanıyor? Eskiden olsa zokayı yutmuş balık gibi çırpınıp bu duygudan nasıl kurtulabilirim diye uğraşırdım. Bazen yine yakalanıyorum ama o kadar çok çırpınmıyorum.
Peki, sizin hayatınızda mükemmelliyetçilik nasıl bir rol oynuyor? Daha az mükemmel olmaya çalışsaydınız, hayatınızda neleri değiştirirdiniz?
Ekiplerimizde mükemmelliyetçiliği neyle değiştirebiliriz biliyor musunuz? Kusursuzluk yerine daha çok güven, daha çok iletişim, daha çok empati, olabilecek hataları önlemeye yönelik kontrol mekanizmaları birbirimizden öğrenmeyi destekliyor.
Bu yıl mükemmeliyetçilik yerine sağlıklı çabalamaya odaklanarak her alanda hayat enerjimizi ve zamanımızı daha iyi yönetebilmemizi, gerektiğinde kendimize şefkatle sarılabilmemizi diliyorum.
Bir sonraki bölümde zaman yönetiminde “sınırlar” konusunu ele alacağız ve “hayır demek neden önemlidir?” sorusuna odaklanacağız.