Öfke Dansı - Betül Kara
Bazen öfkeleniyorum. İlerleyemediğimde, engellendiğimde, sınırlarıma girildiğinde, haksızlık karşısında veya özgürlüğüm kısıtlandığında öfkeleniyorum.
Bazen dışa vurduğumda pişmanlık duyuyorum. Özellikle karşımda çok değer verdiğim birisi varsa. “Keşke şimdi söylemeseydim, keşke bu kadar yüklenmeseydim” gibi zihnimden geçen cümleler beni rahatsız eder.
Bazen de tepkimi zamanında vermediğim için bu kez kendime öfkelenirim. “Niye söylemedim, madem öyle rahatsızlığımı neden zamanında paylaşmadım, neden içime attım” gibi bir sürü parazit dolaşır kafamda.
Sizce hangisi daha zor ve hangisi bize daha çok zarar verir? Öfke duyduğumuzda bunu dışarıya vurmak ve sonuçlarıyla yüzleşmek mi, yoksa benliğimizi yoran, sınırlarımızı zorlayan, bize engel olan kişi veya durumlara karşı sesimizi çıkarmadan içimize atmak mı?
Aristoteles der ki “Herkes öfkelenebilir. Bu kolaydır. Ne var ki; doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru maksatla ve doğru biçimde öfkelenmek… İşte bu zordur”. Bu durumda pişmanlıklarımız doğru insana, doğru zamanda verilmemiş ya da haddinden fazla sert verilmiş tepkiler nedeniyle olabilir mi?
Öfke, en doğal duygularımızdan biridir. Hissettiğimiz bir şeydir. Diğer duygular gibi içerden bilgi getirir bize. Önemli bir işarettir. Öfke varsa, ters giden, değiştirilmesi gereken bir şey vardır ortamda. Öfke sert bir kabuk gibidir ama altında yumuşak duygular, karşılanmamış ihtiyaçlarımız var. Kökeninde korku yatıyor. Bu da yanılsamalardan ortaya çıkıyor ama insan olarak hepimiz böyleyiz.
Karşımızdaki kişiye öfke duysak da aslında bizimle ilgili bir şey anlatır. Eğer kendi evimize, içimize dönersek bu mesajı almak kolaylaşır. Önce şunu kabul etmeliyiz ki, öfkeyi bastırmak ya da yok saymak bedenimize, benliğimize iyi gelmiyor. Şamanik geleneklerde “etkisi varsa gerçektir” yaklaşımı vardır. İnsan olarak öfke duymak da en gerçek hallerimizden biridir.
Öfke duymak normaldir. Öfkeli olduğumuzu bilmek ve bunu göstermek ise cesaret işidir. Aksine bastırmaya çalışmak içten içe bizi doldurur. Ya kendimize öfke duymaya başlarız ya da acısını yanlış kişilerden çıkarmaya yöneliriz. Ya da depresyona gireriz. Hepimizin verdiği tepkiler farklı.
Öfkemizi kime, nasıl, ne zaman ve neden gösterdiğimiz ilişkilerimizi etkiliyor. Öfkemizi anlamaya çalışırken Harriot Lerner’ın “Öfke Dansı” isimli kitabı, tam bir rehber niteliğinde özellikle de ilişki modellerini değiştirmek isteyen kadınlar için. En temel mesajı, öfkeden zarar görmek yerine bu enerjiyi yapıcı bir güce dönüştürmek için onu dinler, bastırmaya çalışmak yerine anlamaya çalışırsak yönetebiliriz.
Öfkemizin nedenini anlamak için kendimize şu soruyu soralım: “Aslında neye öfke duyuyorum? Asıl sorun ne ve bu sorun kime ait? Amacımız öfkeden kurtulmak değil, tam tersine onunla biraz oturmak, gerçek sorunu belirlemek ve buna göre kendimize bir eylem planı oluşturmak. Tıpkı bebeği ağlayan anne gibi biz de her şeyi bırakıp kendi öfkemize bakacağız.
Asıl sorunu belirledikten sonra tepkimizi gözden geçirmek iyi bir yaklaşım. Çünkü birisinin uygun olmayan davranışı nedeniyle evet öfke duyabiliriz ancak buna karşı verdiğimiz tepkinin dozundan, şeklinden, tahribatından biz sorumluyuz. Diğerleri de kendi davranışlarından sorumlu.
Diğer önemli konu ise iletişim becerilerimizi geliştirmemizle alakalı. Savunmaya ve saldırıya geçmeden kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim? Başkalarına düşündüklerimizi cesaretle ama kırmadan söylemeyi öğrenebiliriz. Haklısınız, bunu yapabilmek normal koşullarda bile kolay değil, öfkelendiğimizde ise imkansıza yakın. Ancak tepkisel ve saldırgan bir tavır yerine durmayı ve nefes almayı ya da ortamdan çekilmeyi deneyebiliriz.
Türkçemizde bir deyim vardır. Yoğun bir öfke veya heyecan durumunu anlatmak için “Kan beynime çıktı” deriz. Gerçekten de yoğun duygusal durumlar, özellikle öfke ve heyecan, vücutta adrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasına neden olur, amigdala uyarılır. Beyne giden kan akışı artar. Bu durum, beyin hücrelerinin daha fazla oksijen ve glikoz almasını sağlar, vücudun tehlikeli bir duruma karşı hazırlanmasına yardımcı olur. Yani gerçekten kan beynimize çıkar.
Peki, bu kadar öfke gerekli mi? Eğer biraz kendimize zaman tanısak, gelen mesajın beynin ön kısmına geçmesini sağlayacak kadar bir nefes alsak, belki de hayati bir durum olmadığını fark edeceğiz ve verdiğimiz tepkinin dozunu daha makul bir seviyeye indirmemiz mümkün olacak.
İşte bu düşünme haline geçiş herkes için farklı yollarla mümkün. Hepimizin bu konuda kendine has bir yöntemi var. Ortamdan uzaklaşmak, içinden ona kadar saymak, derin nefes alıp tutmak ve sonra yavaşça vermek. Hangi yöntem size iyi geliyor bilmiyorum, bildiğim tek şey ilk tepkinin çok yüksek olması iki tarafa da hizmet etmiyor.
Üstelik suçlayarak, eleştirerek aynı döngünün içinde kalmak da sorunu çözmüyor. Oysa kendi davranışımızı değiştirdiğimizde şikâyet ettiğimiz durumun değiştiğini görebiliriz. Karşımızdaki kişiler biz değiştikçe eski düzene dönmek için çaba harcasalar da buradaki duruşumuz ve kararlılığımız ilişki modelimizi yenileyecek, bir şeyler değişecektir. Kitapta bununla ilgili birçok örnek bulabilirsiniz.
Bu kitap özellikle kadınlar için yazılmış ama Sema Demirkan hocamızın tasvir ettiği gibi öfke tohumları hepimizde var. Sulaya sulaya büyütüyoruz. Büyütmek yerine öfkenin nedenini anlamaya çalışmak kendimize vereceğimiz en güzel hediye.
İnsanı, kendini yaratmaya çalışan bir sanatçı olarak düşünen Julia Cameron der ki: “Öfke anlaşılmak ister. Öfke saygı duyulmak ister. Neden? Çünkü öfke bir haritadır. Bize sınırlarımızı gösterir. Nereye gitmek istediğimizi gösterir. Engellenmiş bir sanatçının iyileşmesinde öfke aslında sağlıklı bir işarettir.”
Kendimize karşı dürüst olmak, iç sesimizi dinlemek ve öfkemizin kökenine inmek bizim kendi yolculuğumuza devam etmemiz, büyümemiz ve ilerlememiz için gerekli. Kırgınlıklar, öfke ve kin, kendimize giden yolu tıkar. Kurban olma hissi, intikam duygusu gibi olumsuz duygu ve düşünceler aslında en çok kendimize, bedensel, duygusal ve ruhsal sağlığımıza zarar verir.
İşte "Öfke Dansı" bu yolculukta bize eşlik edecek değerli bir rehber. Öfkemizi anlamak, kendimizi doğru ifade etmek, bazen de olanı olduğu gibi kabul etmek, hoşgörü ve anlayış göstermek bize güç ve erdem katıyor. Siz de bu dansa katılmak ve öfkenizi yapıcı bir dönüşüm aracına dönüştürmek isterseniz bizimle iletişime geçin!