Korkuma Ortak Olur Musun? - Burak Karslı

Bölünmüş Korkular, Çözülmeyen Sorunlar

İnsanlık tarih boyunca birlikte hayal kurarak, umutlarını paylaşarak ve ortak hedefler belirleyerek ilerledi. Ancak bugün, umutların yerini korkular aldı. Neredeyse her gün ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler ile bunların aktarım şekilleri insanlara başka yol bırakmıyor. Artık birileriyle gelecek hakkında konuştuğumuzda, hayalleri yerine endişelerini dinliyoruz.

Fakat burada kritik bir mesele var: Korkularımız ortak değil. Ekonomik krizden kaygılanan biriyle toplumsal çöküşten korkan birinin ya da kişisel güvenliğini dert eden biriyle teknolojik dönüşümün risklerinden endişelenen birinin kaygıları aynı zeminde buluşmuyor. Ve sonuç? Korkular bizi birleştirmek yerine daha da ayrıştırıyor.

Ortak Korkunun Gücü ve Eksikliği

Tarih boyunca büyük dönüşümler, genellikle ortak korkulara verilen ortak tepkilerle gerçekleşti. Büyük savaşlardan sonra barış politikaları geliştirildi, salgın hastalıklar aşı devrimini hızlandırdı, ekonomik buhranlar toplumsal tepkiyi tetikleyerek genel işleyişi ve finans sistemlerini değiştirdi. Fakat günümüzde, korkular bireyselleşti ve dağıldı. Herkes farklı bir tehdide odaklandığı için ortak bir bilinç gelişemiyor.

Araştırmalar da bunu doğruluyor. Pew Research Center’ın 2023 küresel anketi (Kaynak: Pew Research Center, Global Attitudes Survey, 2023), insanların en büyük endişelerinin coğrafyaya, ekonomik duruma ve kişisel deneyimlere bağlı olarak değiştiğini gösterdi. Bir ülkede en büyük korku geçim sıkıntısı olurken, başka bir yerde; politik belirsizlik, iklim değişikliği ya da teknolojik işsizlik öne çıkabiliyor. Bu çeşitlilik, ortak bir gündem oluşturmayı ve topluca harekete geçmeyi zorlaştırıyor.

Korku Ortaklığı Olmadan Ortak Akıl Mümkün mü?

Ortak akıl, toplumsal sorunları çözmenin en etkili yollarından biri; ancak bunun için bireylerin aynı mesele etrafında birleşmesi gerekir. Tarihte büyük dönüşümler, ortak bir tehdide/korkuya karşı verilen kolektif tepkilerle mümkün oldu. Bugünse, herkes kendi korkusuyla meşgul ve bu korkular birbiriyle yarış halinde.

Bu yüzden küresel ölçekte çözümler üretmek zorlaşıyor. Örneğin, bir ülke tüm enerjisini ekonomik istikrara yönlendirirken, başka bir ülke güvenlik kaygılarıyla hareket ediyor. Birinin önceliği toplumsal huzursuzlukları yönetmek iken, diğerinin gündemi teknoloji/iş gücü veya iklim dönüşümleri olabiliyor. Bu farklılaşma, küresel iş birliklerini zayıflatıyor ve sorunların çözüme kavuşmasını geciktiriyor.

Olası Çözüm: Ortak Bir Korku İnşa Edebilir miyiz?

Tarih boyunca en büyük değişimler, en büyük tehditler karşısında birleşildiğinde yaşandı. O halde, kişisel korkularımızı aşarak hepimizi etkileyen daha büyük tehditleri görebilir miyiz? Örneğin, toplumsal çöküşün her bireyi etkileyeceği gerçeği üzerine yoğunlaşarak, ekonomik ya da çevresel krizleri daha geniş bir perspektif ile ele alabilir miyiz?

Psikologlar, korkuların paylaşıldığında bireyler arasında duygusal bağ kurduğunu ve kolektif dayanışmayı güçlendirdiğini söylüyor. Fakat bu sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve küresel düzeyde de sağlanmalı.

Bu noktada medyanın, sermaye sahiplerinin, siyasi liderlerin ve akademisyenlerin kritik bir rolü var. Ancak bu rolün hakkı gerçekten veriliyor mu? Medya, bireysel korkularımızı beslemek yerine ortak bir bilinç oluşturmaya çalışıyor mu? Sermaye sahipleri kendi korkuları yerine herkesi ilgilendiren toplumsal korkulara eğilme cesareti gösterebiliyor mu? Politikacılar, korkular üzerinden ayrıştırıcı söylemler üretmek yerine birleştirici çözümler sunuyor mu? Akademisyenler ve uzmanlar, farklı korkular arasındaki bağlantıları kurarak toplumları ortak bir zeminde buluşturmaya yeterince odaklanıyor mu?

Brene Brown’un cesaret üzerine yaptığı çalışmalar, korkunun yok edilmesi gereken bir şey olmadığını, aksine cesaretin temel bileşeni olduğunu vurgular. Ona göre, "Cesaret, korkusuzluk değil; korkuya rağmen harekete geçmektir." (Kaynak: Daring Greatly)

Gerçek cesaret, korkuların varlığını kabul edip onlara rağmen harekete geçebilmektir. Eğer korkularımızı ayrıştırıcı değil, birleştirici bir güç haline getirebilirsek, gerçek değişimi tetikleyebiliriz. Ancak korkularımızı ortak bir zemin üzerine inşa edemezsek her adımda birileri kendi kaygısına çekilip ortaklıktan kopacaktır. Bu da değişimin önündeki en büyük engel olacaktır.

Sonuç

Bugün karşı karşıya olduğumuz en büyük engel, korkularımızın bölünmüş olması. Farklı kaygılar farklı çözümleri beraberinde getiriyor ve bu da ortak akıl geliştirmeyi güçleştiriyor. Ancak tarih bize gösteriyor ki, insanlık en büyük tehditler karşısında birleştiğinde, büyük dönüşümler gerçekleştirebilir.

Yapmamız gereken, korkularımızın bizi bölen değil, birleştiren bir güç haline gelmesini sağlamak. Ancak o zaman, gerçekten ortak çözümler üretebilir ve geleceği birlikte şekillendirebiliriz. İçinde bulunduğumuz koşullarda tükenen umutlarımızı ortak korkularımızda yeniden bulmak dileğiyle.