Kazanan Takımlar - Betül Kara
Her yıl leylekleri havada görmek için nasıl can atarım bir bilseniz. Çocuk gibi sevinir, havalara uçarım. Leyleği havada görmek o yıl çok seyahat edeceğimin ilk işaretidir benim için.
Diğer göçmen kuşlar gibi leylekler de “V” şeklinde uçarlar. Merak ettim sebebini. "V" şeklinde uçulurken, uçan her kuş kanat çırptığında arkasındaki için onu kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş. Böylece daha uzun süre uçabiliyorlarmış. Tek başlarına belki bu kadar yolu gelemezler ama birlikte uzun mesafeler katedebiliyorlar. Çok şükür bu yıl da yakaladım onları havada ama Corona izin verir mi ki? Olsun, önce sağlık olsun!
Şu an seyahat etmeyi bırakın bir kenara, evlerimizden çıkamıyoruz. COVID-19 atağına hazırlıksız yakalandık. Bir gün içinde terk ettiğimiz ofislerimizde şimdi yalnızlık var. Bu yıl seyahat etmeyi bırakın bir kenara evlerimizen çıkamıyoruz. Aniden her şeyimizi iş yerinde bırakıp evlerimize kapandık. Uzaktan ekiplerimizi, işimizi yönetmeye başladık. Bütün gün evimizde, bilgisayar karşısında arkadaşlarımızdan, yöneticilerimizden, müşterilerimizden uzakta, birbirimizle temas etmeden, sosyalleşemeden çalışmaya çabalıyoruz. Küçücük evlerimizde çok hikayeler birikti.
Peki, bu yeni duruma adapte olabildik mi? Sanki biraz daha iyiyiz şimdilerde. Peki nasıl başarabildik bunu? Önce durumu anlayarak sonra kabullenerek elbette. Korkularımızın, kaygılarımızın içinden geçerek. İnsanın adaptasyon gücü gerçekten inanılmaz. Bu noktada en büyük destek ailemiz ve yakınlarımızdan sonra çalışma arkadaşlarımızdan geliyor.
Bu süreçte ekiplerinizle yaptığınız ilk sanal toplantıyı hatırlıyor musunuz? Belirsizliğin, şaşkınlığın ve elbette kaygının etkisi önce kendi üzerinizde iken ve hani belirsizlik ve umutsuzluk karşısında her şeyin anlamını yitirdiği günlerde… Çalışıyoruz ama bakalım bu işin sonu ne olacak demediniz mi? Takım lideri olarak siz hazır mıydınız bu ilk toplantıya? Bu çok meydan okuyucu bir durum. Daha bir iki gün önce aktif iş hayatının içindeydiniz halbuki.
Peki sizin nasıl bir ekibiniz var hayal ettiğiniz gibi mi? İngilizce tabiriyle “dream team” mi yani? Hiç düşündünüz mü? Hayranlıkla dinlediğimiz, zor zamanlarda başarı hikayelerine imza atan bu ekiplere nasıl sahip olabiliriz? Ve biz bu ekipleri nasıl daha iyi yönetebiliriz? Hadi gelin, birlikte hayal etmeye başlayalım.
İşe önce kendimizden başlayalım. Kazanan takımların lideri olmak önce kendimize liderlik etmekle başlıyor. Liderin ilk görevi kendini anlamak ve duygularını yönetmektir aslında. Yani kurmanız ve liderlik etmeniz gereken ilk ekip kendi içinizdeki sizsiniz. Kişinin kendisine liderlik etmesi beyin ile kalp arasındaki diyalog halidir. Pazar koşullarını, rekabeti istesek de kotrol edemeyiz ama kendi duygularımızı, düşüncelerimizi ve nasıl reaksiyon verdiğimizi kontrol edebiliriz.
Neden buna ihtiyacımız var peki? Ekibin karşısında “mış gibi yapmadan” yürekten konuşabilmek için. Duygular virüsten bile daha bulaşıcıdır. Ekibin duygusu, enerjisi liderin kendisinden gelir. Lider hangi tonda konuşursa ekibine de aynı duygu geçer. Özellikle belirsizlik ve kriz dönemlerinde liderlik, tam da bu “duygu ateşini” her daim ölçme halidir.
Karantina altında olduğumuz bu günlerde ekibinizle sık sık biraraya geliyor musunuz? O kadar önemli ki takım içinde kopmaz bağlar kurmak. Birbirimizin halini sormak, sahiden merak etmek, empati ile yaklaşmak. Bugünlerde birçok çalışan, yöneticisinin halini, sağlığını, durumunu sormadan rapor üzerine rapor istemesinden; evden çalışmanın gecesi gündüzü birbirine girmiş bir işkenceye döndüğünden şikayet ediyor. Uzakları yakın edecek yegane yöntem sahici diyaloglarımız halbuki.
Kendisiyle bağlantıda olan başkalarıyla da çok güçlü bağlantılar kurabiliyor. Merakta olmak, kendini keşfederken başkalarının da öykülerini merak etmek ilişkiye çok iyi geliyor. Birbirimize güvenmek için aramızdaki duygusal bağlantılara ve bunların sürdürülebilir olmasına ihtiyacımız var özellikle bugünlerde. Bağlantılarımız kullandığımız dile göre ya sahici ya da “mış gibi” oluyor. Halbuki dil değişirse ilişki, ilişki değişirse güvenin nasıl tesis edileceğine deneyip bir bakın lütfen.
Ne güzel haberler alıyoruz. Uzaktan kek yapan ekipler, rakı içenler, haftada 1 gün sadece “geyik muhabbeti” için biraraya gelenler... Evet ihtiyacımız var; tıpkı ofisimizde olduğu gibi şakalaşmaya, sohbet etmeye, sosyalleşmeye. Sosyal zamanı bile birlikte geçirmeye hevesli insanların kurdukları bağlar kopmaz oluyor işte… Bu kişiler iş için biraraya geldiklerinde de mucizeler yaratıyorlar.
Sebebi çok açık. Ekip üyeleri birbirine sımsıkı bağlıysa takım çok güçleniyor. Lider de ekibine güvendiği zaman her türlü zorluğun üstesinden geliniyor. Hayatımda bir süre bunun tersini deneyimlemek zorunda kaldım. Bir organizasyon düşünün, takım liderinden korkan ekip üyeleri kedi yavruları gibi birbirine sımsıkı bağlı, elinden geleni yapmaya çalışıyorlar ama lidersiz olmuyor. Sonunda ne mi oldu derseniz: lider değiştirildi, ekip gelişti ve büyüdü.
Ekiplerde yaratıcılığı tetikleyen, potansiyeli açığa çıkaran duygu öncelikle olumluluktur. İyi bir takım lideri, ekibinde olumlu duyguları tetikleyecek adımları atan kişidir. Başarıyı kutlayan, olumsuzluk olsa bile duygusunu korkmadan paylaşan ekipler ve bunun için güven ortamı yaratan liderler fark yaratıyorlar.
Başarı demişken önce bir hedef, ortak gayeden bashetmemiz gerek elbette. Takımın ilham veren bir amaç etrafında toplanması, ortak hedefe koşması hayallerin bile ötesinde başarıyı yakalamasında en önemli etken. Ekibin sahip olduğu değerler, çalışanların yaptığı işte anlam bulması, kazandığı maaş veya prime göre daha fazla performansına etki ediyor, fark yaratıyor.
Yönetmesi kolay değil ama ekip içindeki çeşitlilik, farklı becerilere sahip bireylerin olması da başarıyı ve verimliliği arttırıyor. Yapılan çalışmalarda ekibin optimum başarısı için %50’sinin daha yaratıcı, daha detaycı ya da daha uyumlu gibi farklı özellikte bireylerden oluşması gerektiği gösteriliyor. Evet turnover yüksek olabiliyor ya da iletişim kurmak zorlaşabiliyor ama yine de ekip içinde farklı profillerin yer alması maksimum potansiyele ulaşmakta çok etkili. Bu noktada liderin birleştirici rolü ortaya çıkıyor. Adil, arif ve zarif liderler uzaktan bile olsa ekiplerini mükemmel yönetiyorlar.
“Hayal ekipleri” kurmak hayal değil aslında. Biraz duygu, biraz samimiyet, biraz merak, biraz tutku, ortak bir gaye ve net hedefler etrafında birleşiyorsa eğer, bu ekipleri durdurmak mümkün müdür?
Ortak bir gaye için koşan ekibin yönü net ise, “merak etme, senin arkandayım” diyen bireylerden oluşuyorsa, birbirlerinin farklılıklarından güç alıyorlarsa, içten dışa doğru büyüyor ve gelişiyorlarsa, gereken durumlarda inisiyatif kullanabiliyor, kendilerini sahicilikle ifade edebiliyorlarsa bu kültürü yaratan lider de ekibi de çok büyük başarılara imza atıyor.
Corona günlerinde evlerimizde dört duvar arasındayız. Belki de ilk kez birbirimizden bu kadar uzağız. Bu tuhaf durumu aynı anda bütün Dünya birlikte yaşıyoruz. Kaçacak bir yer yok. Bu durumdan sağ çıkmak için birbirimize çok ihtiyacımız var.
Bilirsiniz Anadolu’nun güzel bir deyişi vardır: “Kuşlar alayı ile uçar” diye. Kuşlar gibi özgür olmak, istediğimiz yerlere uçabilmek için işimizde, gücümüzde birlikte olmaya, dayanma gücümüzü arttırmaya ihtiyacımız var tıpkı “V” şeklinde uçan göçmen kuşlar gibi.