Erteleme Tuzağı - Betül Kara

İşimizde veya özel hayatımızda hepimizi etkileyen tuzaklardan, ortak insanlık dertlerimizden biri de ertelemek. Bazen değişimden kaçınıyor ve erteliyoruz. Üstelik sonuçlarının bizim için çok önemli olduğunu bilsek bile.

Stanford Üniversitesi profesörleri Jeffrey Pfeffer ve Robert Sutton “The Knowing Doing Gap” (Yapmak ile Bilmek Arasındaki Boşluk) isimli kitaplarında bugün bildiğimiz halde yapmadıklarımızdan dolayı yaşadığımız zorlukların, “gerçekten bilmediğimiz için yapamadıklarımızdan” çok daha fazla ve önemli olduğuna dikkat çekiyorlar.

Bilgi sahibi olmak, eyleme geçmek anlamına gelmiyor. Bilsek bile davranışlarımızı değiştirmekte zorlanıyoruz. Diyet yapmayı bilmesine rağmen kilo veremeyen, sigarayı bırakmamanın zararlı olduğunu bilmesine rağmen sigara içmeye devam eden, egzersiz yapmanın faydalarını bilmesine rağmen bir türlü başlayamayan, İngilizce öğrenmenin öneminin farkında olduğu halde erteleyen kişiler vardır çevremizde. Ya da belki de kendimiz bu tuzağa düşüyoruz.

Peki ama neden? Bazen değişimi rahatsız edici buluyoruz, şimdi icat çıkarmanın zamanı mı diyoruz. Ya da değişimle birlikte ortaya çıkan yeni durumu yönetmek için gerekli disiplinden kendimizi yoksun hissediyoruz. Değişimi zor ve rahatsız edici buluyoruz. İç eleştirmenimizin sesi fazla açılıyor, kendi yetkinliklerimizden kuşku duyuyor ve içinde bulunduğumuz süreç içimize tam olarak sinmese bile adım atmaktan kaçınıyoruz.  Kaygı duyuyoruz, başarısız olacağımızdan korkuyoruz. Alışkanlıklar devreye giriyor. Daha verimli olacak, bize zaman kazandıracak yeni yollar, teknolojiler sunulduğunda bile, eski olanı tercih edebiliyoruz.

Erteleme konusunun bir zaman yönetimi konusundan ziyade, duygu farkındalığı ve yönetimiyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ben bu soruyu kendime sorduğumda en çok kaygı duyduğum için ertelediğimi fark ediyorum. Büyük ihtimal mükemmelliyetçilik şeması devreye giriyor. Neyse ki, artık farkındayım. Bazen kolay olmasa da kendimi adım atmaya zorluyorum. İyi olsun yeter, mükemmel olmasına gerek yok diye.

Amerikalı psikiyatrist, sinir bilimci ve yazar Dr. Judson Brewer, erteleme alışkanlığını yönetmek için farkındalık tabanlı bilişsel davranışçı terapi (MBCT) yaklaşımını savunur. Bu yaklaşım, ertelemenin arkasındaki beyin mekanizmalarını anlamayı ve bu mekanizmaları bilinçli bir şekilde değiştirmeyi amaçlar. Aşağıdaki adımları önerir:

Erteleme davranışının farkında olmak, bu davranışı değiştirmenin ilk adımıdır.

İkincisi kabul adımı. Ertelemenin normal bir insan davranışı olduğunu ve herkesin zaman zaman ertelediğini kabul etmek. Kendimizi ertelediğimiz için yargılamadan ve suçlamadan kalabilmektir.

Üçüncü adım merak. Erteleme dürtüsü hissettiğimizde merakla incelemek, bu dürtü nereden geliyor, ne hissetmemize neden oluyor, bize ne yapmamızı söylüyor sorularını kendimize sormaktır.

Dördüncü adım bilinçli seçim. Erteleme dürtüsüne otomatik olarak tepki vermek yerine, bilinçli bir seçim yapmayı öğrenmekle ilgilidir. İki seçeneğimiz var: Erteleme dürtüsüne karşı koymak veya dürtüye uyarak ertelemeyi seçmek.

Beşinci adım eyleme geçmek: Erteleme dürtüsüne karşı koymayı seçersek eğer hemen harekete geçmemiz önemlidir. Erteleme davranışını geciktirmek veya ertelemeyi başka bir zamana ertelemek, erteleme dürtüsüne yenilme ihtimalini artırır.

Bu yaklaşımın temelinde farkındalık ve öz şefkat yer alıyor. Kendimize karşı nazik olmamız önemli. Herkes zaman zaman erteler. Kendimizi çok fazla eleştirmek yerine, hatalarımızdan ders almaya ve ilerlemeye odaklanmak kıymetli.

Eyleme geçmeye karar verdiğimizde elimizde neler var buna da bakmalıyız. “The Knowing Doing Gap” kitabında değişim için şu beş önemli faktörden bahsediliyor. Vizyon, beceri, teşvik, kaynak ve plan. Bu beşi varsa değişim kaçınılmaz.

Vizyon, gelecekte neyi hayal ediyoruz sorusu ile ilgili. Hedeflerimiz neler? Vizyonumuz net değilse, diğerleri elimizde olsa bile ortaya karışıklık çıkıyor. Nereye gideceğimiz belli değil ki! 
Peki, değişimi gerçekleştirmek için gerekli bilgi ve becerilere sahip miyiz? Değilsek sıkıntı var demektir, ilerleyemiyoruz.

Teşvik konusu motivasyon ile ilgili. Kendimizi içerden yeterince motive ediyor muyuz? Dışardan başkaları da bize inanıyor ve bizi destekliyor mu? Yeterince teşvik yoksa değişimin hızı yavaşlıyor. 
Elimizde değişim için kaynak (para, zaman, insan gücü, vb.) var mı? Yani hayallerimiz var, bu hayallere ulaşmak için bir planımız, bilgimiz, becerimiz var ve çok da motiveyiz ama elimizde kaynaklarımız yok veya yeterli değil. Sonuç hayal kırıklığı.

Beşinci faktör değişim için somut bir planımız var mı? Kaynak dahil hepsine sahip olabiliriz ama nereden başlayacağımıza dair bir planımız yoksa, hatalı bir başlangıç yapabiliriz.

Ben bu beşliyi kendime rehber olarak aldım. Hayatımda ne zaman bir değişim ihtiyacı olduğunu düşünsem, bunları gözden geçiriyorum. Erteliyorsam, biri veya ikisi eksik demektir.

Şimdi bahar aylarındayız. Doğada tatlı bir telaş var. Tomurcuklar çiçeğe dönüyor, tarlalarda gelincikler kırmızı elbiseleriyle salınıyorlar. İncir ağacının yeşil yaprakları göğe doğru uzanıyor. Mis kokulu mor salkımlar ortama renk katıyor. Ağaçlar beyaz, pembe çiçekli elbiseleriyle öyle güzeller ki… Masmavi bir gökyüzü bütün bu renkleri iyice görünür kılıyor. Demek ki, doğa için değişim zamanı geldi.

Peki ya, sizin için? Kendi hayatınızda, işinizde, gücünüzde gerekli olduğuna inandığınız veya ihtiyaç duyduğunuz değişim ve keşif alanlarınız neler? Yoksa erteliyor musunuz? Başlamak için neye, nelere ihtiyacınız var?  Ne zaman başlayacaksınız?

Bahar kadar güzel günler yaşamanız dileklerimle…