Duygularımız: İşyerinde ve Hayatta Rehberimiz - Betül Kara

Gündelik hayatımızda iniş çıkışlar yaşıyoruz. Sevinçten havalara uçuyor, stresten tırnaklarımızı yiyor, bazen de hüzünlü bir şarkı dinlerken gözyaşlarımızı tutamıyoruz. Daha sertleri de var. Bazen öyle bir haber alıyoruz ki, adeta dünyamız başımıza yıkılıyor. Ocak ayında bir sabah babamın kalp krizi geçirdiği haberini aldığımda yaşadığım çaresizlik ve üzüntüyü unutamam.

İşte tüm bu tepkilerin arkasındaki güç duygularımız. Onlar, iç ve dış dünyadan gelen uyaranlara karşı verdiğimiz tepkilerdir ve varlığımızın ayrılmaz bir parçasıdır.

Hepimizin aşina olduğu altı temel duygumuz var: neşe, üzüntü, öfke, korku, hayret ve tiksinti. Ancak bu temel duyguların yanında sevgi, nefret, kıskançlık ve utanç gibi karmaşık duygular da hayat yolculuğumuzda bize eşlik eder.

Bu karmaşık duygusal pusula, hayatımızda kritik bir rol oynar. Açlık hissi bizi yemek aramaya ve yemeye motive ederken, korku tehlikelere karşı uyarır. Duygular aynı zamanda başkalarıyla iletişim kurmamızı ve ilişkiler inşa etmemizi sağlar.

Duygularımızı tanımak ve anlamak kendimizi tanımanın ve yönetmenin anahtarlarından biridir. Her duygu, bize iç dünyamızdan bir mesaj getirir. Yeter ki durup kendimize soralım: "Şu an ne hissediyorum?" ve "Bu duygunun bana anlatmak istediği şey nedir?"

Duygularımızı görmezden gelmeye çalışabiliriz, ancak bu çoğunlukla faydasız bir çabadır. Bazı iş ortamları duyguların açıkça ifade edilmesini hoş karşılamasa da duygularımızı bastırmak da bizi olumsuz etkiler. Duygular bulaşıcıdır, çabuk anlaşılır, çabuk yayılır. İyisi de kötüsü de…

Duygularını ifade eden kişilere bazen "fazla duygusal" ya da "Pollyanna gibi" gibi etiketler takabiliyoruz. Tanıdık geldi mi? Peki, "duygusal" ile "duygulu olmak" arasındaki farkı ayırt ediyor muyuz? Duygusallık, düşünmeden tepki vermek anlamına gelirken, duygulu olmak hislerimize sahip çıkmak ve onları anlamaya çalışmaktır. "Bu öfke nereden kaynaklanıyor?" veya "Neden kendimi bu kadar mutsuz hissediyorum?" gibi sorular sorarak duygularımızın bize gönderdiği mesajı çözümleyebiliriz.

Duygular karmaşık bir sistemdir ve birbirini tetikleyebilir. Örneğin, trafikte tehlikeli bir manevraya maruz kaldığımızda öfkeyle tepki veririz. Ancak öfkemizin altında yatan asıl duygu, sevdiklerimizin veya kendimizin zarar görme korkusu olabilir.

Bu nedenle kendimize şu soruyu sormak önemlidir: "Gerçekten ne hissediyorum?" Her duygunun altında bir ihtiyaç yatar. İhtiyaçlarımız karşılandığında mutlu, huzurlu, neşeli ve doyumlu hissederiz. Peki, ihtiyaçlarımız karşılanmadığında nasıl hissederiz? Mutsuz, doyumsuz, keyifsiz, kırgın ve çaresiz, hissedebiliriz.

Duygularımız tıpkı gökyüzündeki bulutlar gibi geçicidir. Gelirler ve giderler. Zor duygularla karşılaştığımızda tepkisel davranışlar yerine, onları anlamaya çalışırsak yönetmemiz kolaylaşır. Yönetmeyi başaramasak bile, bu deneyimlerden öğrenebiliriz.

Olumsuz Duygularla Başa Çıkmanın Sihirli Formülü: Kendimize Şefkat Göstermek:

Bazen hayatın iniş çıkışları bizi altüst edebiliyor. Kendimizi üzgün, kızgın veya öfkeli hissediyoruz. Peki, bu duygularla nasıl başa çıkarız?

Kendine Şefkatle Yaklaş:

Düşünün lütfen, bir arkadaşınız size gelip "Çok üzgünüm" veya "Kendimi öfkeli hissediyorum" deseydi ona nasıl davranırdınız? Muhtemelen onu dinler, teselli eder ve duygularını anlamaya çalışırdınız, değil mi? Peki ya aynısını kendimize de yapmayı denesek?

İlk Adım: Dinlemek:

Kendini bir arkadaşın gibi dinle. Neler hissettiğini, bu duyguların nedenini ve bu duygulara yol açan düşünceleri fark etmeye çalış. Bu tıpkı bir düdüklü tenceredeki buharın yavaşça çıkmasına izin vermek gibi. Duygularını bastırmak yerine, onları kabul et ve anla.

İkinci Adım: Sorgulamak:

Akılcı Duygusal Davranışçı Terapinin kurucularından Albert Ellis, olumsuz duygularımızın temelinde genellikle mantıksız ve gerçekçi olmayan inançlar yattığını savunur. Bu inançlar "irrasyonel inançlar" olarak adlandırılır ve olumsuz duygulara ve davranışlara yol açar. Güzel olan ise değiştirilebilir olmalarıdır.

Şimdi şu soruyu sor kendine: "Hangi irrasyonel inanç, şu an bu duyguyu yaşamama neden oluyor?" Bu inanç hangi varsayımlara dayanıyor? Böyle düşünmem için hangi kanıtlar var? Neyin yanlış gittiğini anlamak için düşüncelerimizdeki bozuklukları taramak çok etkili bir yoldur. Bu “olumlu düşünme” ile ilgili değil; doğru düşünme ile ilgilidir.  

Üçüncü Adım: Dönüştürmek:

Bazen zor bir durum karşısında düşüncelerimiz en kötüye odaklanır ve kalıcı olduğuna ve hiç geçmeyeceğine inanırız. Ya da olası olumsuz sonuçları zihnimizde abartır, en kötü senaryoyu hayal ederiz. Bu gibi anlarda kendimize “ne değiştirilebilir?” veya “en muhtemel sonuç nedir?” gibi sorular sormak daha geniş ve gerçekçi bir açıdan bakmamıza yardım eder. Bunun için kendimize zaman tanımalıyız.

Dördüncü Adım: Tekrarlamak:

Olumlu düşünme şeklini ne kadar çok tekrarlarsak, inançlarımız da o kadar olumluya dönüşecektir. Geçmişi değiştiremeyiz ama geleceği değiştirebiliriz. Bu bir süreç ve zaman meselesi. Düşüncelerimizi kontrol altında tutmak her zaman kolay olmayacaktır. Bu gibi durumlarda kendimize karşı şefkatli ve sabırlı olmamız çok önemli.

Susan David’in dediği gibi “yalnızca ölü insanlar strese girmez, kalpleri kırılmaz, başarısızlıkla gelen hayal kırıklığını yaşamazlar. Zor duygular hayatla yaptığımız anlaşmanın bir parçası.” Olumlu ya da olumsuz yaşadığımız her bir duygu, bize insan olduğumuzu anımsatır. Saklamak yerine paylaşmak, üstesinden gelmeye çalışmak yerine, kendimize kucak açmak ve anlamak gerekir.

Zor olsa da her bir duygunuzu kabul etmeye ve yaşamaya var mısınız?

Güzel duygularla dolu günler geçirmeniz dileğiyle…