Bırak Aksın - Betül Kara
Hiç düşündünüz mü, sizi ne harekete geçiriyor? Hangi durumlarda kendinizi çok istekli ve hevesli buluyorsunuz? Ne olduğunda enerjiniz, isteğiniz düşüveriyor? Bu soruların cevabı hepimiz için değişkenlik gösteriyor. Neden mi dersiniz? Çünkü farklı kişilik özelliklerimiz, ihtiyaçlarımız, beklentilerimiz nedeniyle olaylara, nesnelere veya insanlara verdiğimiz tepkilerimiz, davranışlarımız, yüklediğimiz anlam değişiyor.
Motivasyon öyle bir kelime ki, hepimiz için günlük hayatımızda farklı bir anlamı var. Bir ev hanımı “Bugün elimi kaldıracak halim yok” der; bir yönetici ise “Ekibin motivasyonu düşük, nasıl motive etsek?” diye düşünür. Ekip çalışanları da motivasyon kelimesini neredeyse aynı sıklıkta cümle içinde şöyle kullanırlar; “Zerre motivasyonum kalmadı, sabahları işe giderken ayaklarım geri geri gidiyor.”
Duyduğumuz her cümlede, motivasyon kelimesi harekete geçme eksikliğini, hatta onun da altında eksik olan istek enerjisi, tutku ve hevesi tarif etmeye çalışıyor. Motivasyon dediğimiz şey, aslında en sade anlamıyla “bir şeyleri yapma arzusudur”. Kökeni Latince “movere” yani “hareket ettirme, hareketlendirme” kelimesinden gelir. Hayal ettiklerimiz veya istediklerimiz için harekete geçmemizi sağlayan şeydir. İçinden gelmek, yaptığı işe, uğraşa, hatta hayata dört elle sarılmak, yaptığını canla başla yapmak, kendini vermek, "oyun" gibi eğlenerek, keyif alarak yapmaktır.
Motivasyon, cümlelerde tek başına geçse de aslında tek başına değildir. Her zaman bir akışın parçasıdır. Bir takım şeyler olur biter; bu olup bitenler mutluluğu, bağlılığı, tatmini etkiler. Bu etkileşim olumlu yönde ise motivasyon tetiklenir, açığa çıkar, iş sonuçları, çalışma hevesi, yardım yukarılara zıplar. Mutluluk, bağlılık ve tatmin olumsuz yönde etkilendiyse, motivasyonu yerlerden toplamaya çalışırız. İş yerinde çok sevdiğiniz bir çalışma arkadaşınız ayrıldığında ya da hedeflerinizi yakalayamadığınızda nasıl hissedersiniz?
Peki, günün sonunda çevresel faktörlere rağmen nasıl motive olacağız? Birilerinin bizi gelip motive etmesini mi bekleyeceğiz? Dave McKeown, “The Self Evolved Leader” yani “Kendini Geliştiren Lider” isimli kitabında şöyle der: “Yumurta dışarıdan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur; içeriden bir güçle kırılırsa yaşam başlar. Gerçek dönüşümler hep içten gelir.” Dolayısıyla kimseyi beklemeye gerek yok. Kendi kaynaklarımızı kullanacağız.
İçsel motivasyonu sağlamak için bu kaynakların başında, 2009 yılında yayınlanan “Drive” adlı kitabında Daniel Pink’in belirttiği gibi 3 temel bileşen yer alıyor: Gaye, özerklik, ustalık. Motivasyon 3.0 olarak adlandırılan bu yaklaşımda Daniel Pink neyi kastediyor, gelin buna bir göz atalım.
Ben neden burdayım, neden bu işi yapıyorum sorularına içten gelen bir cevabınız varsa, ne kadar ağır, ne kadar zor olsa da o işi yapmak, tamamlamak için çok güçlü bir nedeniniz var demektir. Çünkü hayatımızda her şey neden sorusu ile başlıyor. Yeter ki içimizde o bağı kuralım, yeter ki yaşam gayemize hizmet ettiğine inanalım. Bireyler için de, takımlar için de aynı kural geçerli. Takım içinde gaye birliği varsa, o zaman gayret ve hedef birliği de sağlanıyor.
Bugünlerde Korn Ferry tarafından “işe alım trendleri” hakkında yayınlanan bir makalede, “gaye” listede ilk sırayı almış. Genç çalışanlar gaye konusundaki ihtiyaçlarını daha fazla dile getirseler de pandemi döneminde stres, yorgunluk ve tükenmişlik uzun yıllar çalışan liderleri bile işleri ve kendi gayelerini sorgulamalarına ve gelecekleri için ne istediklerini yeniden düşünmeye sevk etti.
Amerikalı psikolog ve danışman Dr. Daniel Goleman ise “burnout” (stress nedeniyle enerjinin boşalması, tükenmişilik) için oksijen metaforunu kullanıyor. Oksijen bittiğinde alev söner. İş yerinde bu oksijeni sağlayan bir çok dışsal faktör (“iyi maaş, boş zaman, güçlü iletişim, güvenilir liderlik, vb.) var ancak içsel motivasyonun kaynağı olarak “bir amaca sahip olmanın” önemini vurguluyor. İçeriden geldiği için daha güçlüdür ve sonuçları uzun vadede daha tatmin edicidir.
Özerklik ise bize alan verilmesi, bu alan içinde kontrolün elimizde olduğunu bilmek demektir. Bir takım içinde çalışırken ne güzel bir özgürlüktür bu. İnisiyatif kullanabilir, sorumluluk üstleniriz. Aidiyet ve katkıyı derinden etkiler.
Kendimizi, ustalıklarımızı geliştirdiğimize inandığımız bir ortamda isek, işte o zaman motiveyiz. O zaman gayretliyiz, o zaman istekliyiz. Liderlerin buradaki en önemli misyonu, hem kendilerini Gelişirmek, hem de ekiplerini Geliştirmek ve takım içinde Güven yaratmak. Liderliğin 3G’si de bu işte!
Özellikle içinden geçtiğimiz bu zor günlerde motivasyonumuzu kaybetmeden strese nasıl dayanırız? Bu sorunun cevabı yine kendi içimizde. Olanı olduğu gibi kabul etmek, olmayan yerine elimizdekiler için şükredebilmek her zamankinden daha önemli. İhtiyaç duyduğumuz en büyük güç kendimiz. Bu süreçte bazen geri çekilmek ve toparlanmak için zaman kazanmak da var. Bırakın olduğu gibi aksın! Yeter ki sizi ne motive eder, ne durdurur bunların farkında olun. Sevdiğiniz ve tutku duyduğunuz işi bulmak için gayret gösterin. Elbette para kazanmak için çalışıyoruz ama sadece para kazanmak tek hayalimiz olamaz. Düşlerinizin peşine düşün. Hem de ne pahasına olursa olsun. Başka bir konuda çalışmak zorunda kalsanız bile size kalan zamanlarda o güzel düşlerinizi yakalamak adına emek verin, küçücük bir adımla bile olsa eyleme geçin. Stefano D’Anna’nın “Tanrılar Okulu” kitabında söylediği gibi “düşler her zaman gerçekleşir, en karanlıkları bile”. Ne de olsa tüm savaşlar önce zihinde kazanılır.