Başkası Olma, Kendin Ol! - Betül Kara

Bugünlerde “iyi ki”lerimin peşine düştüm. Bir defter edindim, başladım her gece yazmaya…Bu hafta Oscar ödülünü “beni ben olmaya” davet eden arkadaşım aldı. Güçlü yanlarıma dikkat çektiği, kendi değerimin farkına varmamı sağladığı için…

Denedim, işe yaradı… Bu ay iş hayatımın en büyük sevinçlerinden birini tattım. Nasıl mı? Sadece kendim olarak…Ekranın arkasından bile sizin enerjiniz, sizin sesiniz, sizin sözünüz herkese ulaşıyor, küçüçük kırmızı bir noktaya baksanız, bibirinizi görmeseniz bile duygunuz karşı tarafa geçiyor. Hiç tanışmıyor olduğunuz halde…

Günümüzde hiç kolay değil kendin olmak…Buna engel olmak için bizi bekleyen bir sürü parazit var. İçerden veya dışardan…Bizi biz olmaktan alıkoymaya çalışan…Gerçek potansiyelimizi kullanmamıza engel olan… Görünürde ben olarak birşeyler yapıyor olsak da o, gerçekten biz miyiz?

Buzdağı metaforu geldi aklıma, görünen ve görünmeyen… Gerçek biz, işte tam da buzdağının altında...Değerlerimiz, duygularımız, deneyimlerimiz; yaşadığımız ve bundan sonra yaşayacaklarımıza hizmet edecek her şey, orada…

Peki, ne oluyor da, gerçekliği ve kendimizi bir kenara bırakıyor, belki ayna nöronlarımızın da etkisiyle başkalarına benzemeye çalışıyoruz? Başkalarına kendimizi beğendirmek, onay almak, takdir görmek, otorite saydığımız kişilere hoş görünmek çabasına giriyoruz. Gerçek olan güzeldir oysa ki…

Hepimizin gerçeği farklı, üstelik zamanla bu anlayış bizim içimizde de değişiyor. Hergün uyandığınızda “ben kimim”, “ne istiyorum” diye sorabilirsiniz kendinize… O kadar farklı yani. Gerçek bu kadar değişken… Bir farkına varabilsek, gerçek olanın, biz olmanın değerini… Güçlü yanlarımız da bizim, zayıflıklarımız da…Önemli olan anlamak, sahiplenmek, kabul etmek ve sonunda da kutlamak kendini…Ve de sevmek! ”Neden beni olduğum gibi kabullenmiyor” diyerek eşimize, arkadaşımıza, sevgilimize kızmak yerine, acaba bu soruyu önce kendimize mi sormalıyız?

Sanırım bunun yolu kendimizi tanımakla başlıyor. Kendini tanıyan, isteklerinin, hedeflerinin, duygularının, mutluluklarının farkında olan kişi, kendini daha iyi ve daha cesur ifade ediyor. Kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Kendinize bazı güçlü soruları sormaya hazır mısınız? Örneğin yaşam gayenizi biliyor musunuz, değerleriniz neler, güçlü veya zayıf yönlerinizin farkında mısınız? Sizi en çok ne mutlu eder veya ne üzer? Sabahları en çok ne/neler duysanız gününüze harika başlardınız? Sorun kendinize ve sevdiklerinize, arkadaşlarınıza…Alacağımız geri bildirimler o kadar değerli ki kendimizi tanıma yolculuğunda…

Kendini tanıdıkça kendini sevmeye başlıyorsun; değerini, biricikliğini keşfediyorsun. Bu keşifler ilişkilerine yansıyor, daha iyi yönetiyorsun. Duygularınızın farkında mısınız? Ne zaman, nasıl tepki veriyorsunuz? İlişkileri yönetmenin yolu duyguları tanıyıp duyguları yönetmekten geçiyor.

Kişi kutlamalı kendini, hem de her fırsatta. Başkalarından önce kendisi…Başarılarını, öğrenme merakını, cesaretini, ilişki kurma yeteneğini, kararlarını ve hatta hatalarını, hatalarından öğrenme hallerini.. Sıkı sıkı sarılmalı kendisine…

İşte o zaman kendimizle barışmaya hazır, yaşamaya varım diyoruz. Kendin olabilmek ve öyle kalabilmek aslında bu hayatta bize verilen rolün gerçek adı. Bir başlayın, ne kadar güzel olduğunu görecek ve devam edeceksiniz. Çünkü daha sahici…Tıpkı Amerikalı şair, yazar ve ressam Edward Estlin Cummings’in söylediği gibi... “Seni diğerlerinden farksız yapmaya tüm gücüyle gece gündüz çalışan bir Dünya’da, kendin olarak kalabilmek, Dünya’nın en zor savaşını vermek demektir. Ve bu yolculuk bir başladı mı artık hiç bitmez.”

Farkına vardığınız konularla ilgili eyleme geçme haliniz nasıl peki? Farkına varıyor ve öyle kalakalıyorsanız hiç farkına varmamak daha iyi belki…Gestalt Koçu Dorothy Siminovitch’in dediği gibi “Eylemsiz farkındalık pişmanlıktır.” Hayatınızda farkına vardığınız konularla ilgili hiçbir şeyi değiştirmeyi düşünmüyorsanız eğer, daha iyi bir hayat yaşamanın kapılarını kapatıyor olduğunuzun farkına varın lütfen…

Kendimle ilgili hayal ettiğim, başlatmak veya bitirmek istediğim her ne varsa, onun için küçük de olsa bir adım attığımda, kendime daha çok yaklaştığımı düşünüyorum. Korksam bile…Tersine günlerce ertelesem, adım atmayıp da arafta kalsam, kendimden bir o kadar uzaklaşıyorum. Bunu farketmek de güzel. Kendimizle olan barış için…Kendine zaman tanımaya ve hazır olmaya da yer var bu süreç içinde.

Kendi içimizde sansürsüz bir ilişki kurduğumuzda “önce kendimize iyi bir arkadaş olmanın” kapılarını açıyoruz. Bu otantik olma halimiz hem bize hem ilişkilerimize çok iyi geliyor. Bunun yolu maskeleri indirmekte bence… Kolay değil ama başarabiliriz. Bırakalım maskeler sadece tiyatrolarda kullanılsın, biz kendimiz olmayı seçelim ve bunun için eyleme geçelim. O zaman korkular da geçer. Tıpkı Tarkan’ın “Şıkıdım” şarkısında söylediği gibi “Başkası Olma, Kendin Ol, Böyle Çok Daha Güzelsin.” Güzel olmak için biz kendimize yeteriz.