Bakarsan Bağ, Bakmazsan Ağ Olur - Burak Karslı
Şu sıralar uzun süredir görüşmediğiniz birini hiçbir sebep olmadan, sadece sesini duymak için hiç aradınız mı? Aramadığınız zaman şu anki durumunuzda bir değişiklik olmayacağı aşikar, peki aradığınız zaman yaşayabileceklerinizi hiç düşündünüz mü? Bir adım daha ileri gidelim; aradığınız kişi şu dönemde tam da ihtiyacınız olan bir şeye sahipse, siz bundan nasıl haberdar olabilirdiniz?
Peki; sevdiğiniz, sık görüştüğünüz yakın çevrenizdeki kişilerin kaç tanesinin hedeflerini ve hayallerini biliyorsunuz? Onları istediklere yere götürecek araç sizdeyse ve siz o çok sevdiğiniz insanlara bunları, onların gitmek istedikleri yeri bilmediğiniz için veremiyorsanız bu durum size nasıl hissettirirdi?
Bu tip basit sorularla aslında ilişkilerimize gösterdiğimiz özeni test edebileceğimiz gibi aynı zamanda gelişim fırsatlarımızı net bir şekilde görebilir, bunlar için hızla ve kolaylıkla aksiyon alabiliriz. Bunu ne kadar istediğimizi kendimize sormak veya bunları yaptığımız zaman hissedebileceğimiz doyumu merak etmekle başlıyor her şey.
Günümüzde “Network” olarak anılan ve kişiden kişiye tanımının değiştiği bir ilişki ağı yönetim kavramı mevcut (Dilimizde, derdini sağlıkla anlatabilen bir karşılığı olmaması sebebiyle yazı genelinde Network/ing olarak kullanılacaktır.). Katıldığım programlarda katılımcılara “Networking nedir?” diye sorduğumda enteresan bazı yanıtlar alıyorum. Bunlardan en çarpıcı olanlarını; torpil sistemi, menfaat ağı, kuyrukta öne geçme, kartvizit alışverişi, avcılık, etkinliklerde birileri ile tanışma, satış ağı başlıklarında toplayabilirim sanırım.
Görüldüğü üzere bir kavramı ve bu kavrama bakış açımızı, onu tanımlarken kullandığımız değer ve duygu barındıran kelimeler epey şekillendiriyor. Örneğin; “Networking nedir?” sorusunu İkinci Yeni Akımı’nın önemli şairlerinden Cemal Süreya’ya sorsak ve o da bize “Güzel hayat isteyen, güzel insanlar biriktirsin.” dese, yukarıdaki ezberler bir anda bozulmaz mıydı? Peki tanıma böyle bakmaya başladığımızda Networking için neyi farklı yapmaya başlardık?
Networking için benim inandığım tanım ise: almadan vermenin erdemiyle çevrendeki insanları hedeflerine ulaştırma sanatı olduğudur. Bu tanımlama sonrasında çevremdeki kişilerin hedef ve hayallerini öğrenmek, onları gitmek istediklere yere götürebilecek kaynaklarımı sürekli arttırmak, bu kaynakları gözden geçirmek ve olası iş birliği fırsatlarını taraflara sunmak aldığım başlıca aksiyonlar olarak sıralanabilir.
Bu fırsatları çoğaltmak için daha fazla insanı nasıl tanıyabileceğimizi düşünelim. Burada İngiliz antropolog Robin Dunbar’ın her insanın ortalama 148 kişi ile etkileşimde olduğunu, bu sayının 100 ile 230 kişi arasında değişebildiğini ortaya koyduğunu söylesem her bir tanıdığımız kişinin aslında nasıl kalabalık bir etkileşim gücünde olduğunu idrak etmemize yardımı olur mu? Peki biz bu fırsattan nasıl yararlanıyoruz? Yeni insanlarla tanışmayı bir şölene çeviriyor muyuz?
Keith Ferrazzi “Asla Yalnız Yeme” kitabında: “Tanıdıklarınızı başkalarına tanıştırmak için şevkle çaba göstermiyorsanız kendi çevrenizi oluşturmanız da mümkün değildir.” derken aslında Networking için sadece birileri ile tanışmanın değil, bir de tanıştırmanın önemini çok güzel vurguluyor. Diğer taraftan kim olduğumuz, ne iş yaptığımız, nasıl çalıştığımız, hedeflerimiz ve hayallerimiz başkaları tarafından bilinmiyorsa bizi kim çevresi ile tanıştırabilir ki? O kişinin çevresindeki itibarını güvenceye alacak yegane şey, sizi tanıması ve size güvenmesidir. Bunu sağlamak için yöntemlerimizi gözden geçirmek ve zaman zaman güncellemek oldukça fayda sağlayacaktır.
Bu konu üzerinde düşünme egzersizi yaparken Stanley Milgram’ın “Küçük Dünya / 6 Derece Uzak” deneyini de anmak faydalı olacaktır. Milgram’ın teorisine göre dünya üzerindeki herhangi iki insanın arasında sadece 6 kişi vardır. Milgram bu teorisi için yaptığı deneyde katılımcılardan, kendilerine verdiği mektupları sadece kişisel tanışıklıkları aracılığıyla belirlenmiş bir kişiye ulaştırmalarını istemiştir. Deney sonucunda mektubun 6 kişiden geçerek hedefine ulaştığını görülmüştür. Günümüzün teknolojik imkanları ve birçok mecradaki bağlantıda olma halimiz dikkate alındığında benzer deneyler sonucunda artık herhangi iki kişi arasında sadece 4 kişi yer aldığı görülmektedir. Birbiri ile alakası olmadığını düşündüğümüz iki ayrı tanıdığımızı bir fotoğraf karesinde görüp şaşırmalarımız genellikle bu durumdan kaynaklanıyor. Burada bağlantılarımızın gücüne inanmak, yola çıkmak için en önemli motivasyonumuz olabilir.
Özetle; Networking kavramını hayatlarımızda hakkıyla yaşatabilmek için avcılığı değil de çiftçiliği seçmemiz gerektiği her geçen gün en önemli gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Etkileşimde olduğumuz kişiler ilk temasımız sonrasında birer ağ olarak hayatlarımıza katılıyor; ancak bu ağları sürdürülebilir bağlara dönüştüremediğimiz takdirde bu büyülü dünyanın güzelliklerinden faydalanmak mümkün olmuyor. Tahmin edeceğiniz üzere; bir ağı bağ yapan şeyler; ona gösterilen özen, ona ayrılan zaman ve ona sağlanan tutarlılık ve sürekliliktir. Şimdi siz karar verin; ilişkilerinize bakmayıp hayatınızı ağlarda mı yaşayacaksınız, yoksa onlara bakıp, onları sulayıp yaşantınızı sürükleyici bağlarla, bostanlarla mı donatacaksınız. Unutmayın; çevreniz en önemli zenginliğinizdir.